28 Temmuz 2007 Cumartesi

LİBERAL EKONOMİ VE EMPERYALİST DEVLET POLİTİKALARI

Liberal Ekonomi ve Emperyalist Devlet Politikaları
Tarih: 10:11, 20/5/2006
Liberal ekonomi anlayışı ve emperyalist devlet politikaları… İşte bugünkü Dünyayı anlatan kavramlar. Bunları incelememiz gerekirse; Emperyalist devlet politikaları, ilk siyasi oluşumlarla başlayan bu politika, ilk başlarda kendini koruma iç güdüsüyle başlamıştı. Daha sonra, doğanın “güçlü güçsüzü yer” ilkesi gereğince, siyasal oluşumlar kendilerini korumak, diğerlerinden üstün tutmak için, diğerleriyle sürekli savaştılar, gizli entrikalarla zayıflatmaya çalıştılar. Bu da bir süre sonra yetmedi ve tehlikeyi tamamen ortadan kaldırmak için diğer oluşumları kendileri için çalıştırmaya, onlara kendi kültürlerini kabul ettirmeye ve hatta onları işgal etmeye başladılar. Böylece, ilk sömürgeler kurulmuş oldu. Tarih, sömürmeye çalışanlar ve sömürülmeye çalışanların savaşlarıyla geçti. Sürekli bir güçler çatışması yaşandı. Artık savaşlardan bıkan dünya, daha barışçıl yollara başvurmaya başladı. Diplomasi!… Bu yol da emperyalist sömürgeci devlet politikalarını ortaya çıkarttı. Bunun gelişiminin yanında, birde liberal ekonomi anlayışı ortaya çıktı. Bu da, “bırakınız yapsınlar”cı bir anlayış idi. Yani, insanların bilinçli, kendileri için en iyiyi yapacaklarını düşünen bir anlayıştı. Ancak burada da –Sosyalizm’de olduğu gibi- insan faktörü unutuldu. İnsanlar açgözlülüklerine ve bireysel çıkarcılıklarına yenik düştüler ve bu sistem Dünya’nın başına gelmiş en büyük felaket haline geldi. Çünkü artık insanlar, daha çok kâr elde edebilmek için, çıkarları için her şeyi yapma özgürlüğüne sahiptiler. Bu da, onların Dünya’yı istedikleri gibi kullanabilecekleri gibi bir yanlışa düşmelerine neden oldu. Böylece Dünya’ya belki de geri döndüremeyeceğimiz zararlar verdiler, ki bunun en “büyük” örnekleri, ozon tabakasındaki delik ve azalan ormanlardır. Çünkü, bu ikisi insan hayatının devam etmesi için gerekli şeylerdir. İşte insanların kendilerinde bu özgürlüğü bulmalarının bir nedeni de emperyalist politikaların insanlara yansımasıdır. Nasıl ki dünya topraklarını silahlarla mülk edindilerse, artık daha fazlasına para ile sahip olabilecekleri inancı hakim oldu ve kendilerini bir kısır döngü içerisinde buldular. Yani, kâr elde etmeye çalıştıkça dünyaya zarar verdiler, daha sonra bunları tamir etmek veya insanlara zararını azaltmak/yok etmek için ürettiler, bunu yaparken yeniden dünya’ya zarar verdiler. Kısacası bu ikisinden sadece insanlar değil, fiziksel olarak dünya da zarar görmektedir. Bu yüzden de şu anda, küresel ısınma, asit yağmurları… vb. gibi tehlikelerle karşı karşıyayız. Bunların yanında, insanların ileriyi düşünmeden yaşamaları veya yaşamaya çalışmaları da Dünya’ya ve insanlığa zarar vermektedir. Çünkü, küçük çıkar ilişkilerinin, bu ilişkilerde bulunanların statüleri gereği ve bunları kullanma küçüklükleri nedeniyle, oldukça büyük çatışmalara neden olmaktadır. Bu çatışmalar tarihte savaşlara kadar gittiğinin örneklerini çok görmüşüzdür. Tüm bunların yanında bu politikalar, insanların ahlaki yönden de bozulmalarına ve dolayısıyla toplum yapısının temelinden sarsılmasına neden olmaktadır. Bu aslında, liberal bir ekonomi için oldukça kârlı bir şeydir. Çünkü, toplu olarak yaşayan insanların giderleri, gelirleri ortak olduğundan düşüktür. Yani tüketim çok değildir. Ancak bireysel yaşamda, her bireyin ihtiyacı karşılanması gerektiğinden, tüketim artacaktır. Tüketimin artmasıyla üretiminde artması gündeme gelecektir. Buraya kadar her şey normaldir. Ancak, buradan sonra işte insanoğlunun zaafları ön plana çıkmıştır!... Firmalar, mallarını bireylere satabilmek için daha ucuz mal üretmeye başladılar. Bunun için ilk önce işçi maaşları azaltıldı ve hatta işçiler işten çıkartıldı ve işsizler ordusu oluşmaya başladı. Daha sonra bu ucuzluk yetmedi, ucuz hammadde arayışı başladı. Bu da, kaynakların düzensiz ve aşırı kullanımına yol açtı. Böylece Dünyanın doğal dengesini bozarak beklide ileride asla yeniden tamir edilemeyecek aksaklıklara yol açtık. Bunların hepsinin dışında, bu sistemin şöyle bir çıkmazı vardır: Firmalar daha çok kâr için daha büyük pazarlar bulmaya çalışırlar, yeni pazarlar daha çok üretim anlamına gelir. Bu da daha çok hammadde gereksinimi doğurur. Halihazırda yakındaki hammaddelerin kullanılmış olması uzak hammadde kaynaklarına yöneltir. Bu fiyatları arttırır. İşçi maaşlarındaki indirimle bu dengelenir. Ancak düşük işçi maaşları tüketici pazarını daraltır. Pazar yeniden küçülür. Sürekli bir kısırdöngü içindedir. Bunu aşmanın da iki yolu vardır. Birincisi; pahalı mal satmak. Alt ve -kısmen- orta sınıfı yok eder. İkincisi; yıkıp yeniden yapmakla yeni Pazar oluşturmak. Yani Savaşlar, çatışmalar yaratarak karmaşa ortamı oluşturmak. Kısacası bu sistem, sadece zengin, sermaye sahipleri için bir sistemdir. Devletlerde bu sistemi, mali kaynaklarını ve bireysel statülerini kaybetmemek için kabul ederler. Yine bir çıkarcılık söz konusudur. Ancak, bunları her zaman, biz seçimle başa geldik, biz bir cumhuriyetiz, demokratız yalanlarıyla örtmeye çalışırlar. Hiçbir liberalizm yanlısı halkını düşünmez, düşünemez…
KAYNAK:http://1624.blogcu.com

Hiç yorum yok: